Ülkemiz konumu gereği deprem felaketlerine fazlasıyla açık bir bölgede yer almakta ve sıkça bu felaketle karşı karşıya kalmaktadır.
Gerek birinci dereceden maruz kalma gerek ise ikinci dereceden bu tarz olaylara maruz kalan kişilerde belirli ruhsal bozukluklar ortaya çıkabilmektedir. Bu ruhsal bozukluklar sadece travmaya direkt maruz kalanlarda değil aksine olayı haberlerden sürekli izleyen, çevresinde sürekli bu konuyu konuşan kişilerde de görülebilmektedir.
Geçmişten bugüne yaşamımızın doğal bir gerçeği olarak kabul ettiğimiz depremle, yakın zamanda bir kez daha yüzleşmiş olduk. Beklenmedik bir anda gerçekleşen ve ciddi kayıplara yol açan bu deprem ile dehşete düşmemiz hatta güven duygumuzu kaybetmemiz son derece doğaldır. Bunun öncesinde elbette bir olayı travma olarak tanımlayan bazı öğeler vardır. Bunların başında yaşanılan olayın, kişinin günlük deneyimlerinin dışında kalan bir durum olması gelmektedir. Ayrıca, travmatik olayın meydana getirdiği aşırı fizyolojik uyarılma; bilginin doğru işlenmesini, dolayısıyla da bilişsel süreçleri bozarak, olaya anlam verilmesini güçleştirmektedir. Tüm bunların sonucunda da kişi sağlıklı ruh halinden çıkarak daha kaygılı, duygularını yönetemeyen bir hale gelmektedir.
Akut Stres Bozukluğu
Bazı kişiler için daha şiddetli ortaya çıkan belirtiler (dalgınlık, unutkanlık, kafa karışıklığı, irkilme, umutsuzluk vb.) ‘Akut Stres Bozukluğu’ olarak adlandırılmaktadır. Bu belirtiler bazen uzayarak aylarca yahut yıllarca sürebilmektedir ve o zaman ‘Travma Sonrası Stres Bozukluğu’ olarak adlandırılmaktadır.
Eğer doğru zamanda ve uygun müdahalede bulunulmazsa; üzüntü, öfke, sürekli travmatik olayı düşünme, çarpıntı, rahatsız eden rüyalar, uyku bozuklukları, ağlama atakları, sık sık yaşadığı travmatik süreci anlatma ihtiyacı, kafa karışıklığı, suçluluk ve yalnız hissetme gibi davranışsal ve bilişsel tepkileri yönetebilmek zorlaşabilmektedir. Ve kişiler kısa yoldan rahatlamaya, o anları unutmaya yönelik davranışlarda bulunabilmektedirler. Sıklıkla karşımıza çıkan çözüm yolu ise ne yazık ki alkol ve madde kullanımı olmaktadır.
Madde kullanım bozukluğu ve deprem
Alkol/madde kullanım bozukluğu olan kişilerin dörtte üçünde biliniyor ki farklı bir ruhsal bozukluk da eşlik etmektedir. Aralarında çift yönlü ilişki bulunması belirli bir zamandan sonra kısır döngü haline gelebilmektedir. Örneğin aşırı kaygılı olan biri çözümü alkolle sağlayıp sonrasında alkolün yarattığı kaygıyı görmeksizin kullanıma daha şiddetli bir dozda devam edebilmektedir. Burada biraz da tavuk mu yumurtadan çıktı? Yumurta mı tavuktan çıktı sorusunu çözümlemek yerine bu kullanımın devamını getiren sürecin çözümlenmesi daha anlamlı olmaktadır.
Böyle bir süreçte sürekli depreme ilişkin görselleri izlemek, yıkım görüntülerine maruz kalmak gibi süreçler uyku ve iştah sorunlarını da beraberinde getirecek olup bireylerin yanlış yöntemlere yönelmesine sebep olmaktadır.
Alkol ve maddenin kısa süreli rahatlatma sağlaması birçok kişi için kolay seçenek olarak görülse de uzun vadede yapılması gereken daha sağlıklı baş etme mekanizmaları oluşturulmalıdır. Örneğin deprem bölgesinde olan bireyler için yardımlaşmak ve paylaşma kendi aralarında yeterlilik duygusunu pekiştirmekle birlikte yalnız olmadıkları duygusunu, dayanışmanın gücünü ve umut kavramlarını da güçlendirecektir. Sosyal destek bu anlamda çok önemli bir yerde bulunmaktadır.
Üzüntü ve duyguların bastırılmaması da bir diğer önemli nokta aslında. Diğer insanlarla, sosyal destek hatları ile iletişime geçerek ya da bölgede yer alan destek kurumları ile iletişimde kalmak kişiyi daha iyi hissettirecektir. Bunun yanında bireysel olarak kişinin kendine göre geliştirdiği ibadet etmek, yürümek, yanındaki kişilere yardımcı olmaktan keyif almak gibi yöntemler de diğer sağlıklı baş etme mekanizmaları arasında yer almaktadır.
Klinik Psikolog Solin Çekin