Ülkemizde ebeveyn danışmanlığı ihtiyacı her geçen gün artmaktadır. Anne baba adayları herhangi bir evlilik, ebeveynlik süreçlerine hazırlık, bu süreçte karşılaşılabilecek güçlükler ve bunların yönetimi konusunda eğitim almadan bu zorlu süreçlere hızlı giriş yapmaktadır.
Toplumumuzda ne yazık ki çocuk ihmal ve istismarları, çocuk kayıpları, çocuk ölümleri, çocuk yaşta evlilik veya ergen anneliği gibi olaylar nedeniyle çocuk sahibi olmanın bir ehliyete tabi tutulması gerekip gerekmediği yönünde tartışmalar gündeme gelebilmektedir.
Ebeveynliğin ehliyete tabi tutulması, her ne kadar insan haklarına aykırı bir durum olacağı yönünde tartışma konusu olabilse ve ciddi tepkilere yol açsa da; günümüzde yaşanan sayısız çocuk istismarı ve ölümleri bu konunun ciddiyeti ve hassasiyetle yeniden ele alınması gerektiği hususunu desteklemektedir.
Biz klinisyenler olarak görüşmelerde karşılaştığımız ruhsal bozuklukların çok büyük bir kısmında hastalığın gerek ortaya çıkışında gerekse alevlenmesinde veya sürmesinde ebeveynlerin ciddi bir etmen olduğunu görmekteyiz. Burada ince bir ayırım yapmak önemlidir. Her ruhsal hastalığın kaynağı anne ve babalardır gibi bir çıkarımın yapılmaması gerekmektedir. Ancak hastalığa zemin hazırlayan aile içi tutum ve davranışlar, anne ve babanın kişilik yapıları, stresörlerle baş etme biçimleri, sahip olabilecekleri potansiyel ruhsal hastalıklar, alkol madde kullanım bozuklukları, sosyokültürel ve sosyoekonomik özellikleri hastalığın yönetilmesinde ciddi problemler oluşturabilmektedir.
Anne ve babanın bireyin yaşamı üzerindeki etkisi yalnızca ruhsal hastalıklarla sınırlı kalmayıp; bireyin erişkin yaşlardaki bağlanma biçiminden, akademik başarısına; yaşam kalitesinden ‘yaşam süresine’ ve kuşaktan kuşağa aktarılan travmalarla dolu bir topluluk ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Yaşamak her canlının en temel hakkıdır; çocuk istismar ve ölümleri konusunun tüm boyutlarıyla ele alınmaması sistemin kendi içinde büyüyen ve yayılan, toplumun her kesimini, her bir bireyini, siyaseti, eğitimi, adaleti, aileyi, ağacı, binanın kolonunu, köpeği, kadını, çocuğu etkileyecek bir çürümeye, kokuşmaya neden olur. Bu çürüme ve kokuşma geri dönüşsüzdür.
Bugün toplum olarak geldiğimiz noktada Maslow’un piramidini revize etme ve yaşamın devamı niteliğinde sayılabilecek temel gereksinimlere bir yenisini ekleme ihtiyacı doğmuştur. O da her aileye bir ruh sağlığı profesyonelinin tayin edilmesi gerekliliğidir.
Bu anlamda; zaman kaybetmeden yapılması gereken;
- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’nın bir araya gelerek;
- Henüz evlilik süreçleri için resmi kurumlara başvuru yapıldığı andan itibaren her çifti ‘potansiyel ebeveyn’ adayı olarak kabul etmek,
- Bu potansiyel ebeveyn adaylarını bir ruh sağlığı hekimine bağlamak,
- Her aileye bir aile hekimi tayin eder gibi bir aile ruh sağlığı uzmanı atamak,
- Ebeveynlik süreçlerinde tayin edilmiş ruh sağlığı alanında çalışan profesyonelin aileye yapılandırılmış ebeveyn koçluğu eğitimleri vermesini sağlamak (Atanan bu uzmanın hem ebeveynliğe hazırlık süreçlerinde karşılaşabilecekleri zorlukları yönetmek, hem doğum sonrası ebeveyn-çocuk ilişkilerini düzenlemek hem de gerektiğinde boşanma danışmanlığı yapmak gibi hassas konularda aileye psikoeğitimler vermesini sağlayarak)
- Bu alanda yeterli alt yapı sağlanıncaya dek (alanda yetkin uzmanların eğitimlerini aldırmak, atamalarını yapmak gibi) olan sürede sosyal hizmet uzmanları ve psikoloji lisans mezunu bireyleri ebeveyn koçluğu, aile terapisi alanlarında kısa eğitimlere tabi tutarak atamalar yapmak,
- Bu atamalara kırsal bölgelerden başlamak ve ücretsiz erişim sağlamak (pilot il/ilçeler belirlemek)
- Ailelerin düzenli eğitimlere ve ruhsal danışmanlığa katılımlarını denetlemek,
- İlgili çiftin başvuru süreçlerinde (bulaşıcı hastalıklara yönelik istenen testler gibi ) kişilik testleri, sosyal incelemeler, rastgele madde taramalarının yapılmasını sağlamak, riskli gruplarda – bağımlılık, suça karışma, olumsuz nitelikte sosyal inceleme raporu, riskli kişilik envanteri sonuçları, kronik ciddi ruhsal hastalığa sahip olan, intihar girişimi geçmişi olan bireyler gibi- halihazırda aktif bir ruhsal bozukluk saptanmamış olsa dahi bireyleri en az 6 ay-1 yıl takip süreçlerine bağlanmasını sağlamak,
- Yönetmeliğe uymayan kişilere cezai işlem uygulanarak caydırıcılığı sağlamak.
Narin kızımız, Leyla kızımız, Sıla kızımız ve niceleri adına toplumumuzun adalet ve değer yargılarının yeniden gözden geçirilmesine ve toplum olarak yeniden inşa olmaya ihtiyacımız var. Bu alanda kollektif bir bilinç oluşturmanın ancak toplumun ruhsallığının düzenlenmesi ile orta ve uzun vadede sağlanabileceği kanaatindeyim.
Dr. Sibel Çakıtlı
Psikiyatri Uzmanı